Venedik Bienali – Öne Çıkanlar

Her sene dünyanın dört bir yanından ziyaretçilerini ilkbahar ile karşılayıp, sonbaharın bitişi ile veda eden Venedik Bienali, bu sene de birçok ülkeden, bakış açısı ve sanatını ifade edişi ile fark yaratan değerli sanatçıları ve seçili eserlerini bizlerle buluşturdu. 26 Kasım’da sonlanacak olan bu 57. Sanat Bienali’ni kaçıranlar ve son anda fırsat yaratıp gidenler için öne çıkan, mutlaka görülmesi gereken eserlerin birkaçını sizinle paylaşmak istedik.

Bildiğiniz gibi her sene Venedik Bienali, sanat ve mimarlık bienali olarak birbirini takip eden yıllarda gerçekleşiyor. Bu sene sanat bienalinin gerçekleştiği Venedik’te sokaklardan, kafelerden, bahçelerden ufak ipuçları ile sizi “Viva Arte Viva” konsepti ile kucaklıyor. Bu konsept kapsamında dünyanın içinde olduğu bir çok farklı anlamdaki krizin içinde sanatın ve sanatçının konumunu araştırıyor. Bu konsept daha çok sanatçıyı ve sanatın gelişim sürecini kutlar nitelikte. Belki sergi sürecinde karanlık köşeler olabilir ancak bu seneki Venedik bienali hoş, iyi huylu ve erişilebilir bir modda tasarlanmıştır.

Şehrin her köşesinden fışkıran Venedik bienali, pavilyonların büyük bir kısmının bulunduğu Giardini ve Arsenale bölgesinin eski endüstriyel binalarında gözlemlenebilir. Öncelikle Giardini bölgesinde bulunan 29 farklı ülkeye ait pavilyonda sergilenen eserlerden en çok ilgi çekenleri sizinle paylaşacağız.

Giardini della Biennale

Öncelikle Venedik Bienali Giardini yani bahçeler olarak adlandırılan bu kısımda en çok göze çarpan çalışmaların başında Ian Davenport tarafından tasarlanan “Giardini Colourfall” adlı renk şelalesidir. Tek taraftan izleme imkanı olan, bembeyaz bir dikdörtgen yapının içerisinde ince şeritler halinde akmakta olan milyonlarca renk çizgisi,  “Swatch” firmasının sponsorluğunda sanatçıya yaptırılmıştır. Sanatçı bu eserinde Klimt, Monet ve Perugino gibi usta sanatçıların kullandıkları kromatik renk paletlerinden esinlenerek, farklı renk ve tonları keşfe çıkmıştır.

Ian Davenport - Giardini Colourfall Ian Davenport – Giardini Colourfall

Ian Davenport - Giardini Colourfall Ian Davenport – Giardini Colourfall

Sanatçı Mark Bradford, Amerika pavilyonunda, kendi eyaleti hakkındaki hislerini mitoloji ile Amerika kriz tarihi ile harmanlayarak pavilyonun 5 ayrı galerisinde yansıtmıştır. “Tomorrow is Another Day” konsepti sanatçının kişisel tecrübeleri ile toplumsal tarihin bir arada işlendiği, çok katmanlı bir anlatımdır. Bugünün dünyası, tarihin eski sayfaları altında tekrar yorumlanmış, kişisel deneyimler mitolojik hikayelere dönüştürülmüştür. Pavilyonun girişini engelleyen, sadece büyük bir tablo ile kısmen engellenmiş yan kapıdan girişe izin veren Bradford, göçmenlerin Amerika’daki durumunu canlandırmış ve ziyaretçilerin pavilyona giriş engellerini deneyimlemelerini sağlayarak, göçmenlerin yaşadıkları zorlukları hissettirmeyi amaçlamıştır. Zarif iç mekan, dairesel formlarla adeta kazılmış gibi sarmalanmış ve içeride beklenenin aksine sizi içine çeken büyük bir karmaşa yaratılmıştır.

Mark Bradford - Tomorrow is Another Day Mark Bradford – Tomorrow is Another Day

Mark Bradford - Tomorrow is Another Day Mark Bradford – Tomorrow is Another Day

İngiltere pavilyonunda bu sene Phyllida Barlow’un neo-klasik mimaride olan devasa yapıtları görülmesi gerekenler arasında. “Folly” adlı bu uygulama, pavilyonun dışına Giardini della Biennale’ye sızmaktadır. Bu sızıntı sanatçının yorumu ile kendisinden çok büyük alanları, fiziksel şeylerle yapılan bir keşfi anlatmaktadır ve bu keşfi gerçekleştirmek için devasa objelere gerek olmadığını savunmaktadır.  Bu ufak parçalar, ziyaretçileri pavilyon kapısından içeri davet ederken, içeride ziyaretçileri tavana kadar yükselen devasa kolonlardan oluşan bir labirent karşılamaktadır. Ve bu labirent, sanatçı için tiyatral bir karşılamayı sembolize etmektedir.

Phyllida Barlow-Folly Phyllida Barlow – Folly

Phyllida Barlow-Folly Phyllida Barlow – Folly

Central Pavilion ve Arsenale

Venedik Bienali Arsenale, dev bir endüstriyel yapının içerisinde gün boyu sürdüreceğiniz bir keşif olacaktır. Her sanatçının birbirinden özel ve anlamlı eserleri arasından ilham alacağınız, farkındalık kazanacağınız birçok detay arasından size en çok ilgi çeken çalışmaları aktaracağız. Bu seneki Venedik Bienali kapsamında ziyaretçilerin dikkatini en çok çeken nokta tekstilin kullanımıydı. Örülmüş dev heykeller, büyük ölçekli tekstil geçişleri, renklendirilmiş kıyafetler ve örülmüş bebekler gibi bir çok çalışma ziyaretçileri karşılarken, bunlardan en çok dikkat çeken, Amerikalı sanatçı Sheila Hicks’in “The Pavilion of Colors” taki  “Escalade Beyond Chromatic Lands” uygulamasıdır. Capcanlı renklerden oluşan bu kolaj, ziyaretçileri kumaşlara dokunmaya, öğrenmeye, meraklarını gidermeye, birbirleriyle etkileşime girmeye, keşif yapmaya davet etmektedir. Hicks’in bu çalışması, tasarım, mimari, sanat ve doğaçlama performansın birlikte ürettiği, “tarafsız dokunmayı” simgeleyen, kendi içimizdeki çocuğu tüm kusurları ile ortaya çıkaran bir eserdir.

Sheila Hicks - Escalade Beyond Chromatic Lands Sheila Hicks – Escalade Beyond Chromatic Lands

Bir başka ilgi çekici eser, “The Pavilion of Shamans” ta bulunan Brezilya’lı sanatçı Ernesto Neto tarafından tasarlanan “Um Sagrado Lugar” (A Sacred Place) “Kutsal Yer” adlı eserdir. Tavana asılmış renklendirilmiş pamuktan oluşan görkemli perde, kıvrımlardan oluşan organik bir örgü stili ile karakterize edilmiştir.  Perdenin tanımladığı bu alan paylaşım anını sembolize etmektedir. Ziyaretçiler bu alanda, Amazon ormanlarından “Huini Kuin” yerlilerinin ritüellerini öğrenmeye davetlidir. Yerli halkın bilinçlenmesini ve çağdaş toplumun yarattığı rahatsızlıkların tedavisi olan kutsal iyileştirme törenlerinde ifade edilen trans-mistisizmin yeniden canlandırılması hedeflenmiştir.

Ernesto Neto - Um' Sagrado Lugar Ernesto Neto – Um Sagrado Lugar

Venedik Bienali Arsenal bölgesinde bir diğer ilgi çekici çalışması ise İtalyan sanatçı Roberto Cuoghi’nin “Imitazione di Cristo” (Imitation of Christ) olmuştur. Sanatçı, bazilika planlı Arsenale bölgesini, küçük bir laboratuvar alanına çevirmiştir. Bu kapsüllerin içerisinde, sanatçının bile sonunu ön göremeyeceği bir şekilde özel koşullarda olgunlaştırılmış, gerçek boyutta Christ figürü yer almaktadır. Cuoghi, bu figürleri mumyalayarak, yaşam ve ölüm, klasik sanat ve bio-teknoloji çemberini kapamıştır.

Roberto Cuoghi - Imitazione di Cristo Roberto Cuoghi – Imitazione di Cristo

Son olarak görenleri büyüleyen bir çalışmadan bahsetmek istiyoruz. Arjantin’den katılan sanatçı Claudia Fontes, “The Horse Problem” eseri ile ziyaretçileri derinden etkileyerek en çok konuşulan eserler arasında yer aldı. Beyaz mermer tozu dolgulu reçineden yapılan bu dev heykel çalışmasında, saçları at kuyruklu küçük bir kız çocuğu, şahlanan atın burnuna dokunmaktadır, atın arkasında çömelmiş küçük bir çocuk, etrafta irili ufaklı kayalar yer almaktadır. Bu eserin birçok anlamı olmasına karşın, şahlanan at figürü birçok Arjantin ve Latin Amerika Şehirlerinde yer almaktadır ve çalışma buna hitap etmektedir. Diğer bir tarafta bu heykel, doğa ile endüstrileşme arasındaki büyük çarpışmayı simgelemektedir. Bu simgenin altında hayvanların iş gücü olarak kullanılmasının da altı çizilmiştir. Son olarak ise, 19. yüzyılda kurulan ve bugün hala “evrensel” bir sanat sergisine ulusal katılım fikrine dayanan Venedik bienali temelini oluşturan bu konsept eskimiş ve kabul edilemez bulan sanatçı bu durumu kendine özgü bir biçimde eleştirmiştir.

Claudia Fontes - The Horse Problem Claudia Fontes – The Horse Problem

Claudia Fontes - The Horse Problem Claudia Fontes – The Horse Problem

Şehirde

Venedik Bienali sadece bu iki bölge haricinde şehrin her köşesinde karşınıza çıkan sanat rüzgarı ile ruhunuzu çepeçevre sarmış hissine kapılabilirsiniz. Zaten büyüleyici olan bu şehir, dünyanın her köşesinden sanatçıların yorumları ile Venedik bienali süresince benzersiz hale gelmektedir. Son olarak size şehrin içinden çok özel iki eserden bahsetmek istiyoruz.

Lorenzo Quinn’in “Support” çalışması, dev iki elin, kanalın içerisinden uzanıp “Ca’ Sagredo” otelini desteklemesinden oluşmaktadır. Bu çalışmanın en önemli hedefi, küresel ısınmaya karşı farkındalık uyandırmayı amaçlamasıdır. Kanaldan uzanan eller, doğanın elleri olarak betimlenmektedir, hem çürüme karşısında direnirken hem de kapsadıklarını tahrip edebilecek güçte olan bir doğa kuvvetini simgelemektedir.  Quinn, aslında bu eserinde yapılı ve doğal çevrenin kırılganlığını vurgularken, aynı zamanda doğa ve insan gücünün ayrı ayrı güçlerine de dikkat çekmek istemiştir.

Lorenzo Quinn - Support Lorenzo Quinn – Support

Damien Hirst’in Palazzo Grassi’de yer alan 18 metre boyunda bronz bir heykel olan “The Demon with a Bowl” adlı bronz şeytan figürü çalışması mutlaka görülmesi gerekenler arasında. Bu heybetli heykel, binanın içindeki galeri boşluğunda farklı katlardan algılanabilen başı olmayan çok özel detaylarla işlenmiş bir çalışma.   “Treasures from the wreck of the Unbelievable” yani “İnanılmazın Enkazından Hazineler” konsepti kapsamında bir serginin önemli bir eseri aslında. Sanatçının 10 yıl boyunca hazırlandığı bu sergi 3 Aralık tarihine kadar ziyaretçilere açık olacak. Bu görkemli heykelin kurulum aşamasını aşağıdaki linkten izleyebilirsiniz.

Damien Hirst - Demon with Bowl Damien Hirst – Demon with Bowl

Damien Hirst - Demon with Bowl Damien Hirst – Demon with Bowl

Yorum yapın